Köyümüzde iz bırakanlardan Ramazan Vural (Bağcı Ramazan) hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bu yazımı onu anmak için hazırladım. Nurlar içinde yatsın. Yakınlarına başsağlığı dilerim.
...
Ahmetler Köyü son yıllarda büyük yeniliklere tanık oldu.
Köye yol, okul yapılması; su, elektrik gelmesi… Bir de köyde sulu tarımın
gelişmesi. Köyde erkenci üzüm ekilmesini ilk Ramazan Vural (Belediye Çavuşu,
Nüfusçu Ramazan, Bağcı Ramazan lakaplarıyla da anılır) başlatmıştı. Emekli olunca İlçe Ziraat
Dairesi ile yardımlaşarak köyde örnek
çiftçi olarak ırmak kenarında erkenci üzüm uygulamasını başlattı. Erkenci
üzümler sulanınca verimin birkaç kat artması köyümüzde örnek oldu. Köyde
erkenci üzüm ekenler ve sulu tarıma geçenler onun bu uygulamasından sonra
çoğaldı. Köyümüzün ekonomik durumuna büyük katkıları oldu. Denebilir ki,
erkenci üzüm ekimi ve sulu tarıma geçiş konusunda o köyümüzde iz bırakmıştır.
Onun bu çalışmalarını, iyiliklerini biliyor ve onu hayırla anıyoruz.
...
Sulu tarım çoğalınca suya olan ihtiyacı artan köylüler ırmak
üzerinde yapılmak istenen HES projesine karşı çıkıp direniş başlattılar. HES
direnişini anlatan romanımı yazarken örnek çiftçimizin bu uygulaması bana da
esin kaynağı olmuştu. Köylülerin neden HES istemediklerini anlatırken bu durumun
etkisini vurgulamak istedim. (Romanda Bağcı Ramazan, Bağcı Recep olarak değiştirilmiştir.)
...
ÖRNEK ÇİFTÇİ
...Yaşlılardan Veli Onbaşı’nın
anlattığı sulama göleti projesi unutuldu gitti. Irmak sularının kışın taşan,
yazın kuruyan akış ölçümleri yapılırken insanlar da yerinde durmadı. Kimisi
köyde çiftine, çubuğuna devam etti, kimisi de hayvanlarıyla yazın yaylaya,
güzün köye göçtü durdu. Çiftçiliği, hayvancılığı bırakıp köyden kasabaya
çalışmak için gidenler de oldu. Gidenler arasında Bağcı Recep de vardı.
Devlet Su İşleri’nin ırmak
üzerindeki kış yaz su ölçümleri de bitti. Bu konu da sulama göleti gibi konuşulmaz
oldu. Aradan seneler seneler geçti. Köyde birçok değişiklik oldu. Köye elektrik
getirildi. Güğlen ormanlarında ağaç kesimi başladı. Kesilen ağaçların çekilmesi
için ormana yol yapıldı. Yol köy kenarından geçiyordu. Köylüler, bu yoldan da
orman kesiminden de faydalandılar. İşi olmayanlar orman kesiminde çalışmaya
başladılar. Kesimden iyi para kazandılar. Para kazanıp artıranlar evlerinin
çatısını kiremitle örttüler. Evlerine buzdolabı, televizyon getirdiler. Hatta
tutumlu olup parayı çok biriktirenler kamyon bile aldılar. İlkin kamyon alanlar
elle sayılacak kadar azdı. Daha sonra para biriktirip traktör, kamyonet,
otomobil alanlar da oldu. Motorlu taşıt sahibi olmak olağan sayılır hale geldi.
Bağcı Recep köyden kasabaya gidince
Manavgat Nüfus Dairesi’nde işe girdi. Orada çalışırken lakabı Nüfusçu Recep
idi. Erken yaşta emekliye ayrıldı. Çok kişi erken yaşta emekli olmak ister ama
emekli olmak Recep’e zor geldi. Boş durmaktan canı sıkıldı. Kahveye gidip oyun
oynama alışkanlığı yoktu. Kendine yeni bir iş aradı. Az çalışıp, çok para
kazanılan bir iş olsaydı ne iyi olurdu. Manavgat’taki ev komşusu bağcılık
yapıyordu. Ona birkaç kere yardım etmişti. Bağ budama, zamanı gelince ilaç
atma, üzümleri kesip sandıklara doldurma, götürüp pazarda satma… Bu yardımları
karşılığında da evinin üzüm ihtiyacı bedavadan gelmişti. Bunlar zor işler
değildi. Bu işlerin inceliklerini de öğrenmişti. Üzümcülükte çok para vardı.
Sesli olarak düşünüyordu: “Çok para ne demek, deli para var. Hele hele bir de
erkenci üzüm yetiştirir, herkesten önce pazara götürürsen, para ile beştaş
oyna.” Bu iş kafasına yattı. Bu işten daha iyi anlayan ziraatçılarla konuştu.
Ziraatçılar da böyle meraklı bir adam arıyorlardı. Bir köyde bağcılık projesi
uygulanacaktı. Erkenci üzüm üretme denemesi yapmak istiyorlardı. Tencere
yuvarlandı kapağını buldu. Emekli Recep ondan sonra Manavgat Ziraat Dairesi’ni
kendine yol etti. Onu her gün orada gören tanıdıklar, “Recep sen nüfusu bırakıp
ziraatta mı çalışmaya başladın?” diye sordular. O aradığını bulmuştu. Örnek
çiftçi olacaktı. Ziraatçılar hem kredi vereceklerdi, hem de projenin rayına
oturması için birkaç sene bedava danışmanlık yapacaklardı. Bu iş gökte ararken
yerde bulduğu bir işti.
Dilekçe yazıldı. Dilekçeye köyün
Karpuz Çayı kenarındaki Tahta denilen yerdeki babasından kalma tarlasının
tapusu eklendi ve ziraat dairesine verildi. Ondan sonra Allah “Yürü ya kulum!”
demiş olmalı ki işler yoluna girerek kendiliğinden tıkır tıkır yürüdü. Ziraatçılarla beraber gelip gittiler. Tarla
tel örgü içine alındı. Bağların tutunacağı T şeklinde demir direkler dikildi.
Erkenci üzüm cinsinden bağ kökleri ziraat dairesi tarafından getirilip ekildi.
Bağın yukarı kenarına beton bir havuz yapıldı. Koramşa Çeşmesi’ndeki su plastik
borular ile havuza kadar getirildi. Damlama sulama için borular döşendi.
Ziraatçılar planlı programlı
gelip gittiler. Emekli Recep’in örnek çiftçi olması için ne gerektiyse
esirgemediler.
Emekli Recep ilk sene kendi
yiyeceği, ikinci sene satıp masraflarını karşılayacağı kadar üzüm topladı. Ziraatçılar
kendi işleriymiş gibi yardımcı oldular. Recep arada bir birer sepet üzüm
toplayıp: “Bunlar da çocuklar için.” dedi. Emekli Recep üçüncü sene para
kazanmaya başladı. O, artık Emekli Recep değil, Bağcı Recep’ti.
Köylüler örnek çiftçinin erkenci
üzümden iyi para kazandığını gördüler. Bizim insanımız duyduğuna değil,
gördüğüne inanır. Kendi bağlarının ne kadar verimsiz olduğunu anladılar. Başladılar
aralarında konuşmaya:
“Erkenci üzüm bizim üzümün iki
katı fazla fiyata satılıyor. Pazar sorunu yok. Adamlar gelip bağda alıyorlar.”
“Sulu tarımda ürün verimi de
birkaç kat artıyor.”
“Hem erkenci, hem sulu tarım
olunca… Ben bizim pekmezlik üzümleri söküp bu erkenci üzümden ekmeyi
düşünüyorum.”
“Ben de.”
“Ben de.”
Gidip ziraata başvurdular.
“Biz de örnek çiftçi olmak
istiyoruz. Bize de yardım edin.”
“Sizin köyde örnek çiftçimiz var.
Bir köye bir örnek çiftçi yeter. Ama size erkenci üzüm konusunda yardımcı
oluruz. Kaç kök bağ isterseniz yazalım. Şu dilekçeyi doldurun. Bağ köklerini
biz buraya getiririz. Siz de buradan alırsınız.”
“Tamam, madem öyle yapalım. Ben
iki yüz İlkeren istiyorum.”
“Ben iki yüz adet Yalova İncisi
istiyorum.”
“Bana üç yüz adet Kardinal yeter.
Zeytin fidanı da verir misiniz?”
“Zeytin de veririz. Gemlik,
Ayvalık ya da buranın yerlisi Tavşan Yüreği?”
“Üç yüz Gemlik.”
“Tamam yazdım. Ücretlerini
vezneye yatırın. Fidanlar gelince biz sizi telefonla ararız.”
Ziraat dairesinden çıkarken
halinden memnun ama memnun değilmiş gibi söylenenler vardı:
“Recep Ağa nereden icat ettin şu
erkenci üzümü, şu sulu tarımı da başımıza böyle iş açtın?”
“Yahu pişmansan dönelim,
dilekçeni geri al.”
“Yo, yo. Yeni evlenen gelinin
dediği gibi ben hem ağlarım, hem giderim.”
HES Belası romanımdan bir bölüm.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder